Tarih 29 Aralık 1895, Lumiere Kardeşler'in "La Ciotat Garı'na Trenin Varışı"nı anlatan filmi ilk kez Paris'te seyirciye sunuldu. Bu tarihten yaklaşık bir yıl sonra ise Osmanlı sinemayla buluştu. Batı'dan gelen birçok yeniliğin öncüsü gibi sinema da ülkemize azınlıklar tarafından getirildi. Bir Alman Yahudisi olan Sigmund Weinberg Galatasaray'daki bir birahanede ilk film gösterimini (yine Le Citoat Garı'na trenin gelişini anlatan film ile) gerçekleştirmesiyle beraber Türk insanının sinemayla olan ayrılmaz birlikteliği başlamıştır.
Peki ya Sigmund Weinberg Türkiyede 70li ve 90lı yıllar arasında sinemanın sadece albüm tanıtımı için yapılacağını bilse o birahane de o filmi gösterirmiydi?
Türk Sinemasının ilkleri
14 Kasım 1914 tarihinde Aynı dönemde Fuat Uzkınay'ın çektiği "Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı" adlı belgesel Türkiye Sineması'nın ilk eseri olarak gösterime girmiştir
Türk sinemasında ilk konulu film denemesi Leblebici Horhor Ağa olmasına rağmen film oyunculardan birisinin ölmesi üzerine tamamlanamamıştır. İkinci film ise Himmet Ağa'nın İzdivacı olmasına rağmen, filmin oyuncuları Çanakkale Savaşı'na katıldıklarından dolayı çekimler ancak 1918 yılında tamamlanmıştır.
1919 yapımı ve yönetmenliğini Ahmet Fehim'in yaptığı Mürebbiye isimli film ise sansüre uğrayan ilk Türk filmidir.
Türk sinemasında ilk komedi filmi serisine ise 1917 yılında başlanmıştır. Yönetmenliğini Hüseyin Şadi Karagözoğlu'nun yaptığı Bican Efendi Vekilharç isimli film ilk komedi filmidir
1949 yılında çekilen Türk filmi Çığlık ilk Türk korku filmidir. 1953 yapımı Halıcı Kız isimli Türk filmi de çekilen ilk renkli Türk filmidir.
1963 yapımı Metin Erksanın yönetmenliğinde ki Susuz Yaz filmi uluslararası alanda yapılan sinema festivallerinde ödül alan ilk Türk filmi olmuştur.
1970 ve sonrası Türk Sineması
Siyah-beyaz filmler sayısal verilere bakıldığında renkli filmlerin gerisinde kaldı. Ayrıca bu çalışmalar iyice ilerletilerek çizgi filmlere çevrildi. Çizgi filmlerle ilgili yarışma dahi yapıldı.
80 sonrasında ise siyah-beyaz filmler tarihe karıştı. Yabancı romanlar ve yapıtlar Türkçe'ye çevrildi ve filme dönüştürüldü.
Ayrıca Toronto Sinema Vakfı ve Ottowa Elçiliği'nin desteğiyle ilk toplu film gösterimiz düzenlendi. Böylece sinemamız yöreselleşme, küreselleşme olamama tehlikelerini atlatmış oldu.
Kaset ve Albüm tanıtımı olarak Türk Sineması
Kaset bir manyetik ses kayıt ortamıdır. Kasetler ilk olarak 1960lı yıllarda kullanılmaya başlanmıştr. Daha sonra ülkemize gelmiştir. Plaklardan daha teknolojik ve daha verimli olduğu için tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tutulmuştur. Müziğe gönül vermiş Sanatçılar artık plaktan kasete geçmişlerdir 70lerde. Her sanatçı bir albüm çıkarıyor ve kasetlerinin satması içinde gelişen dünya şartları içinde reklama ihtiyaç duyuyordu.
Teknoloji artık çok gelişmişti, siyah beyaz filmlerin yerini renkli filmler almıştı ve maliyeti de giderek düşüyordu teknolojinin gelişmesi sayesinde. Sinema filmlerinin de sayısı giderek artıyordu Türkiyede. Sanatçılar hem kendilerini tanıtmak hem de kasetlerini tanıtıp satmak için artık Sinemaya yönelmişti.
Sinema filmleri artıyordu evet ama filmlerin ne sanatsal değeri vardı ne de niteliksel değerleri vardı artık. Senaryo bile oluşturulmadan filmler çekiliyor ve filmlerin yarısından çoğu Sanatçıların albümlerinde bulunan şarkılarla ve kliplerle doluyordu.
Orhan Gencebay 31, Ferdi Tayfur 34, Müslüm Gürses(Allah rahmet eylesin) 38 filme imza atmışlardır. Tabi bu isimlerden başka çoğu sanatçının böyle filmleri vardır. Bu üç kişi başı çeken isimlerdir ve yanlış anlaşılmasın ortaya koydukları müzik eserleri tartışmaya bile açılamaz.
Bazı filmlerde hem senarist hem yönetmen hem oyuncu olarak boy göstermişlerdir. Filmler hep birbirini taklit etmiş, senaryolar birbirine benzeyip bir kısır döngünün içine girilmiştir.
Yukarda ki sorumuzu tekrarlayalım Sigmund Weinberg Türkiyede 70li ve 90lı yıllar arasında sinemanın sadece albüm tanıtımı için yapılacağını bilse o birahane de o filmi gösterirmiydi?
Günümüz Türk Sineması
Günümüz sineması artık ihtiyaçlara cevap verecek duruma gelmiştir. Toplumun her kesimine indirgenebilen bir hal almıştır. Yakın tarihimizde birçok önemli eserler ortaya konulmuştur. Filmlerimiz artık uluslararası festivallerden ödüller almaya başladı. Senaristi, yönetmeni, oyuncusu ve set işçileriyle birlikte profesyonel bir yapı ve çağdaşlığa kavuşmuştur. Sinemanın lokomotifleri yönetmenlerdir, Günümüz yönetmenleri ise filmlerinde, sadelik ve tüm toplumu kapsayacak şekilde olmasına dikkat ediyor. Ama tüm yönetmenlerin yakındıkları bir durumda var tabi ki çok az sayıda seyirciye ulaşmalarından yakınıyorlar.
Bir anekdot; Onur Ünlü son filmi Sen Aydınlatırsın Geceyi filmini, dağıtım ağıyla sinemalara vermedi. Üniversitelerde, çay bahçelerinde, düğün salonlarında halka açık her yere ücreti karşılığında kendisi götürdü ve söyleşiler yaptı yani Türk Sinemasında yeni bir çığır açtı. Bu gibi durumların çoğalması temennisiyle, bakalım ilerleyen zamanlarda daha neler göreceğiz.
Son olarak, Sırrı Süreyya Önder siyaseti bırakıp sinemaya dönsün ve Beynelmilel tadında onlarca film çeksin.
kaynak: blog.radikal.com.tr
No comments:
Post a Comment