Monday, April 21, 2014

Gabriel Garcia Marquez


Gabriel Garcia Marquez’in ölümü tüm sosyal medyada, alıntılarla twitter’da, görsellerle instagram’da ve iç- dış temsilciliklerde yer aldı, bu çatlak ihtiyar anıldı.






Twitter’da biri ay gına getirecekler adamdan dedi. Katılmıyorum. Ölümü vesilesiyle bile olsa henüz tanışmamış kitapseverlerin ilgisini çeker ve bir kitabı olsun okunursa kardır. Marquez her okura zenginlik katacak özel bir yazar. Dolayısıyla biz de kitap kulübünde Haziran ayını Marquez’e ayırdık. Tezer Özlü’nün Mayıs hüznünden sonra Marquez iyi gelecek eminim.








Yüzyıllık Yalnızlık okuduğum tek kitabıydı. Kafayı yedirtmişti. Tam bir curcuna tam bir debdebe! Büyülü gerçeklik denen bir akımın olduğunu da sayesinde öğrenmiş, kitabın büyüsü içinde kendimden geçirmişti. Araya çok zaman girdi. Uzun öykü-kısa roman-novella türüyle de yine sayesinde tanıştım, Albaya Mektup Yok.








Hayatını bir horoza ve bir mektuba bağlayan albayın trajikomik öyküsü yürek dağlıyordu ama en azından gündemden koparmıştı beni. Marquez insanın içini acıtıyor ama kanatmadan, yüzünde bir tebessüm yaratırken kalbine çizik atıyor. Aslında hayatın ta kendisini sunuyor, çok uzaklardan da olsa, çok başka zamanlardan da olsa…






Aslında hayatın kendisi trajikomik değil midir? İnişler çıkışlarla, hüzün gözyaşı ve kahkahayla.


Evet o kahkahalardan birini metroda son satırı okuduğumda atmıştım. “Elinin körü!”






Neyse ki etrafımdakileri umursamayacak yaşa geldim. yaşlanıyor muyum, yoksa deliriyor muyum? Galiba ikisi birden. 

No comments:

Post a Comment